Tuesday, September 4, 2007

Tatil Notları

En beklentisiz tatilimin beni en çok sarsan tatil olacağı kimin aklına gelirdi ki? Daha başlangıcında bir şeylerin sinyalleri veriliyordu aslında. İki kadeh rakıya tatilimin ilk gecesini sattım. Ama deydi de doğrusu…
Çok düşünüp az yaşayan birisi olarak bu tatilde de zihnimiz bedenimizden çok çalıştı. Kardeşimle Sefo’yu (boşuna çizme altını kırmızıyla, doğrusu bu) yeniden keşfettik bu yaz. Tatil dönüşünde, Sefo’yu çok dinlediği ama ilk kez bu yaz benimle yaşadığı yorumunu yaptı. Ne çok şey biriktirmişiz meğer oralarda, o “mendil kadar yerde”.
Bu yıl ilk defa cırcır böceklerinin sesinden rahatsız olmadım. Rahatsız olmak ne kelime, yüzümde mutlu bir gülümsemeyle baktım altında oturduğum kocaman çam ağacının dallarına. Cırcır böcekleri bana ilk kez tatilde olduğumu hissettirdi. Şehrin betonuna gömülmediğimi, Sefo’da huzura bulandığımı hissettirdi. Masada oturanlardan biri – kimdi hatırlamıyorum – bu sesten şikayet ettiğinde güldüm. Ben de bugüne kadar hep homurdanmıştım bu kuru gürültü yüzünden. Ama bu kez, ilk kez, sevimli geliyordu bu ses kulağıma.
Geceleri sahil o kadar sohbetli, o kadar alkollüydü ki kayan tek bir yıldızı bile göremedim. Ki bu da bir ilktir Sefo tarihinde. Çünkü orada geceleri yapılacak hiçbir şey yoktur. Eline şişeni alır oturursun denizin kıyıcığına, arkandaki evler uykuya daldıkça sayısı artan yıldızları seyredersin. Yanında illaki sana eşlik edecek birileri olur. Böyledir çünkü Sefo’nun insanı, senelerce ortadan kaybolsa da tekrar ortaya çıktığında, kaldığınız yerden devam edersiniz. Beraber büyümüşsünüzdür çünkü. Aradan geçen zamanı fark ettirmeyecek kadar bir ömür paylaşmışsınızdır zaten. “Ya bak aklıma geldi de ben ne zamandır batırmadım seni denizde, hatırlat da yarın bir batırayım.” der de dönüverirsin on altı yaşına… Bu insanlarla bir araya geldiğinde bütün o çok önemli(!) dünya işleri küçücük oluverir gözünde. Görüşülmeyen onca zamanda kimin ne kadar büyük işler başardığı, ne büyük şeyler yaşadığı artık hiç mi hiç önemli değildir. Önemli olan tek şey ertesi gün denizde tekrar on altı yaşına döneceğindir.
Kardeşimle Hulusi Beyamca’ya yıllık olağan ziyaretimiz yaptık. İtiraflar koyu. Senelerdir ilk kez o kadar çok insan gördüm orada, oysa kimse denize girmezdi eskiden o koyda. İtiraflarımızı bitirip eve dönerken, yolun deniz tarafındaki tek evin sahibi olan Hulusi Beyamca’nın gerçekten var olup olmadığını konuştuk. Şimdiye kadar hiç görmemiştim o adamı, adının Hulusi oluşu da bir Sefo efsanesi olabilirdi. Değilmiş, anneme sorduk eve dönünce, gerçekten böyle bir adam varmış, geçen gün de pazarda görmüş (hala yaşıyor!) ve adı gerçekten de Hulusi’ymiş. Zaman içinde gerçeklerin bulanıklaşması, gerçekle hayalin/efsanenin/dedikodunun birbirine geçmesi böyle bir şeymiş demek ki. Sefo, zihnime böyle oyunlar oynayacak kadar uzun zamandır hayatımda olan tek yer.
Sanırım her şey, büyük oranda, gözünün önündekini görebilmekle ilgili. Bütün ömrümü geçirdiğim bu yer çok başka göründü gözüme bu yaz. Çocukluğumla/gençliğimle, ailemle, ilk aşkımla hesaplaştığım; kendim dahil herkesi, her şeyi affettiğim/azat ettiğim bir aydınlanma yaşadım bu yaz. Öylesi bir huzur, bir nirvana haliyle döndüm tatilden:)

1 comment:

memet said...

hııı

demek alkol vardı;)